Amaç: Mide kanseri veya diğer kanserler için akantozis nigrikans, leser trelat, dermatomyozit, eritema nodosum gibi deri hastalıklarının paraneoplastik bir sendrom olabileceği bilinmekteydi.Eritrodermik psöriazis ise paraneoplastik olarak hematolojik malignitelerde daha sık görülebilmektedir. Burada eritrodermik psöriazis kliniğiyle başvuran psöriazis tanılı bir hastanın mide kanseri tanısı alarak kemoterapi tedavisiyle kliniğinin düzeldiği bir vaka sunuyoruz. Bildiğimiz kadarıyla bu, mide kanserinde bildirilen ilk paraneoplastik eritrodermik psoriasis vakasıdır.
Olgu: 5 yıl önce psoriazis tanısı alan 59 yaşında erkek hasta, hem lokal tedavilere hem de immünsupresif tedavilere dirençli ciddi eritrodermi şikayetiyle başvurdu.Dermatolojik muayenesinde psoriasis vulgaris, yaygın eritroderma, deskuamasyon, artrit öyküsü bulunan hastaya klink ve patlolojık olarak eritrodermik psöriazis tanısı konuldu.Hastanın geleneksel sistemik tedavi olan asitretin ve anti-tnf antikoru olan adalimumab kullanma öyküsü vardı.Bu tedavilere yanıtsız olan hastaya antı ıl-17 antikoru secukinumab tedavisi başlandı. Secukinumab tedavisinin 4. haftasında yaygın deri eritemi ve deskuamasyonunda bir miktar gerileme olmasına rağmen belirgin düzelme gözlenmedi. Tedavi sırasında dispeptik şikayetler, iştahsızlık ve kilo kaybı olan hasta gastroenteroloji bölümüne yönlendirildi. Üst gastrointestinal sistem endoskopisi ve sistemik taraması yapılan hastaya patolojik ve radyolojik olarak metastatik okült mide kanseri tanısı koyuldu ve modifiye FOLFOX-6(oksaliplatin 85mg/m2, folik asit 400mg/m2, 5-florourasil 400mg/m2 bolus ve 2400mg/m2 infuzyon) kemoterapi protokolü başlandı.6 kür kemoterapi sonrasında kontrol muayenesinde klinik ve radyolojik olarak anlamlı fayda gözlendi. Yaygın cilt lezyonları kemoterapiden sonra neredeyse tamamen düzeldi. Eritroderma ve kaşıntı şikayetleri tamamen geriledi. Hastanın tedavisi devam ediyor.
Sonuç: Hastamızın metastatik okült mide kanseri tanısı ciddi ve atipik bir eritrodermik psöriazis gelişimi ile eş zamanlı olarak ortaya çıkmıştır. İki durumun birbirinden bağımsız olarak rastlantısal bir olay olarak mı yoksa paraneoplastik olarak mı meydana geldiği ile ilgili patogenez henüz belirlenmemiştir ve bu koşullar arasında bir bağlantı olup olmadığının açıklığa kavuşturulması için ek raporlar faydalı olabilir. Eritrodermik psöriazisin malign hastalıklarla ilişkili paraneoplastik bir sendrom olabileceğine ve bu nedenle bu hastaların tedavisinde bunun dikkate alınması gerektiğine inanıyoruz.