Amaç: Renal hücreli kanser hastalarının verilerini analiz ederek demografik özelliklerini, uygulanan tedavileri, bu tedavilerin yan etkilerini ve etkinliklerini sunmayı amaçladık.
Gereç-Yöntem: Eskişehir Osmangazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Medikal Onkoloji bölümüne 2013-2023 yılları arası başvurmuş ve Renal hücreli kanser tanısı almış 49 hastaya ait veriler retrospektif incelendi.
Bulgular: Merkezimizde takipli Renal hücreli kanser tanılı 49 hasta geriye yönelik incelendiğinde %84`ünün berrak hücreli tip olduğu görüldü. Ortanca tanı yaşı 60 idi. Kötü diferansiyasyon bulgusu olan rhabdoid ve sarkamotoid histolojide 7 hasta mevcuttu. Olguların %65`i tanıda metastatik, %35`i takipte metastaz olarak saptandı. En sık metastaz bölgesi %41 oranla akciğer iken, %37 ile kemik metastazı 2.sıklıkta tespit edildi. Hastaların %53`ü radikal nefrektomili, %45`i ise opere değildi. Hastaların çoğunluğu (%63) intermediate risk grubundaydı. Merkezimizde birinci basamakta en sık sunitinib (%59), ikinci basamakta ise en sık nivolumab (%43) tedavisinin tercih edildiği görüldü. Üçüncü basamak tedavi 15 hastaya, 4. Basamak tedavi ise 5 hastaya uygulanabildi. Birinci basamak sunitinib tedavisi ile grade 3-4 yan etkiler nadir olmakla birlikte en sık halsizlik ve grade 2 proteinüri tespit edildi. Tüm hastaların ortanca genel sağkalımı (GS) 41 ay idi. Çok değişkenli analizler sonucunda Memorial Sloan Kettering Cancer Center (MSKCC) kriterlerine göre kötü risk grubunda (p=0,001), ve opere olmayan hastalarda (p=0,036) GS daha kısa saptandı. Birinci basamak tedavide en sık tercih pazopanib ve sunitinib tedavileri arasında genel sağkalımda fark tespit edilemedi (54 aya karşı 49 ay).
Sonuç: Berrak hücreli karsinom Renal hücreli kanserler içinde en sık görülen alt tiptir. Merkezimizde takipli olan metastatik Renal hücreli kanser olgularının çoğunluğu denovo metastatik hastalığa sahiptir. Nefrektomili hastaların cerrahi olmayanlara göre ve tanı anında intermediate risk grubunda olanların, kötü risk grubuna göre daha iyi sağkalımla ilişkili olduğu bulunmuştur. Opere olan ve intermediate risk grubundaki hastalarda GS opere olmayan ve kötü risk grubunda bulunan hastalara göre anlamlı ölçüde daha uzun olduğu tespit edildi.