Amaç: Çalışmamızda son derece nadir görülen iki de novo, bir sekonder gliosarkom (GS) vakası sunulmuştur.
Olgu: 55 yaşında diffüz büyük B hücreli lenfoma ve intraduktal meme karsinomu tanılı kadın hasta baş dönmesi, sol göz görmede azalma yakınmaları ile başvurdu. Kranial Manyetik Rezonans Görüntülemesi`nde (MRG) sol serebral hemisferde temporal lobda 6x5x4.5 cm kitle lezyonu tespit edildi. Patolojisi GS (WHO grade IV) olarak geldi. Postop dönemde RT ile eş zamanlı temozolamid verildi. RT sonrasında 6 kür temozolamid verildi, ardından izleme alındı. Multiple maligniteleri olan hasta Li-Fraumeni sendromu açısından tetkik edildi; ancak gönderilen FISH analizinde del 17p13.1 negatif olarak geldi. GS tanısından 32 ay sonra exitus oldu. Benzer yakınmalarla başvuran 52 yaşındaki erkek hastanın kranial MRG`sinde sağ temporoparietooksipital düzeyde 5x5 cm boyutunda kitle lezyonu saptandı. Eksize edilen sağ temporal kitlesinin patolojisi GS olarak geldi. Postop kranial RT ile eş zamanlı temozolamid verildi. 6 kür temozolamid sonrası kontrolde çekilen MR Spektroskopisi progresyon ile uyumlu gelince bevacizumab ve irinotekan tedavisine başlandı. 3 kür sonrası bilinç durumunda kötüleşme oldu; kranial MRG`si nüks ile uyumlu gelen hasta exitus oldu. 67 yaşında erkek hasta, 2 yıl önce sağ temporoparietal kitleden opere olmuş. GBM tanısı alınca RT ve 6 kür temozolamid tedavisi almış. Nöbet ve senkop sonrası kranial MRG`sinde sağ temporalde 8 cm nüks kitle saptandı. Eksize edildi, patolojisi GS olarak geldi. Postop RT ve temozolamid verildi. Ardından 6 kür temozolamid tedavisini aldı. İzleminde nüks gelişince bevacizumab irinotekan başlandı. 4 kür sonrası stabil yanıt alındı. Kemoterapi istemeyen, nörolojik açıdan stabil olan hasta izleme alındı. GS tanısından 23 ay sonra exitus oldu.
Sonuç: GS tümör dokusu histopatolojik olarak GBM kriterlerini karşılarken aynı zamanda
mezenkimal komponentler içermektedir. Gliosarkomlar çoğunlukla supratentorial olup nitekim bizim
üç hastamızda da tümör temporal lob yerleşimlidir. GS vakaları nadir görüldüğü için ve literatürde
uluslararası belli bir rehber olmadığından takip ve tedavi ile ilgili yeni çalışmalara ihtiyaç vardır.